Her açıdan arz fazlası yaşadığımız bir dönemdeyiz. Markalar, ürünler ve işgücü piyasasında bir talebin üzerinde arz ve seçenekle karşı karşıyayız.
Konu arz fazlasıyken karşımıza çıkan sorun çok net: Tercih edilirlik. Tercih edilecek ürün sunabilmek, tercih edilecek marka haline gelebilmek, tercih edilecek bir işgören olabilmek gibi. Tercih edilirlik, her zamankinden daha zor olduğu için önemli ölçüde kritik bir konu haline gelmiş durumda.
Bir firmaysanız, müşteriler neden sizi tercih edecek?
Bir işgörenseniz, işveren neden sizi tercih edecek?
Bir işverenseniz, işgören neden sizi tercih edecek?
Tercih her alanda, türlü nitelikte karşımıza çıkan bir kavram ve tercih edilir olmak zor.
Tercih edilir olmak, çok büyük oranda, anlamlı farklılıklar yaratmakla mümkün olabiliyor. Bir firma, müşterileri nezdinde; işgören, işveren nezdinde; işveren, işgören nezdinde fark yaratabildiği ölçüde tercih edilir hale gelebiliyor.
"Google", ya da "Yemeksepeti", işgörenlerin tercih ettiği firma olurken, Samsung da müşterilerin tercih ettiği marka haline gelmiş durumda. Bunun arkasında yatan büyük neden ise tercih edilmek için ortaya koyabildikleri anlamlı farklılıklar.

Bugün çok sayıda firma "fark yaratma" iddiasıyla ortaya çıkıyor. Yine benzer şekilde firmalar da "fark yaratabilecek" işgören arayışı içerisindeler.
Hedef kitlemiz açısından anlamlı nitelikte fark yaratabilmek, günümüzün en kritik geçer akçesi haline gelmiş durumda.
Bir firma olarak ancak rakiplerinizle aynı ürünü sunmak ya da bir iş profesyoneli olarak ancak diğer adayların üretebildiği işi üretiyor olmak sizi tercih edilir kılamaz.
Fark yaratmak zorundayız. Bunun nasıl olacağı ise sonraki yazının konusu olsun.